AYRILIŞ
3
Nihayet uçurtmasını tamamladı, O’na “b i l i n ç” adını verdi.
“ Ben ki eksiktim, şimdi tamam oldum, diğer yarımı buldum.
Yalnızlığım; debin yükseldi, pek çetin akar oldun pek hızlı, seni böyle ben besledim tıka basa. Doydu karnın, zamanı geldi bir süreliğine kurumanın. Al şükranımı, git ve acıkıncaya dek gelme yanıma.”
Bahçeye çıktı.
“ Uçurtmam, seni direksiz göndere çekiyorum ey gezgin bayrak, sen gökteki bensin, koşutum ve temsilimsin.’’
Uçurtma göğsüyle karşılık verdi rüzgara, yükseldi de yükseldi.
Gündüzün dağlarda, kırlarda uçuruyordu onu; hep beraberdiler, hiç ayrılmıyorlardı. Akşamları çokluk kafa yorup tartışıyor, sabahlara dek uyumuyorlardı.
— “ Tembihimi kulağına küpe et, sakın ayrılayım deme yanımdan, kopartayım deme ipini, ben gibi bir dost çıkarmaz da dünya karşına, kölesi olursun ipini yakalayıp tutanın; ben neysem sensiz, sen de osun bensiz.”
— “ Peki ipime hükmeden.”
— “ Ben kendime dahi hükmedemezken nasıl olurum senin iyen? İyeliği yoktur dostun dosta, böyle küt laflar edip de gönlümü kırma, ben ipinle el sıkıştım, ötesi değil.”
Uçurtma kıpır kıpırdı; yerinde durmuyor, ha bire ipini çekiştiriyor, uzaklara açılıyordu. Her keresinde Yitiği sürüklemek istiyordu, uluslara ve kültürlere.
— “ Görüyorum, mutlu uzak; sevinç, çokluk arasında dolanır.’’
— ‘’ Ey uçurtmam, mutluluğumun nedeni, bizi anca birbirimiz sayar, uçkun olma insan gönlüne bu kadar; ivme, yoksa yüzünü bulursun yerde.
Ben ki senden çok önce tanıdım halkı. Yaman bir bozkurttur halk, dürüst olmayana okşatmaz başını, ve onu, yanına dahi komaz.
Ve halk niteliktir kimine göre, fakat bakabilen mercekli bir gözle iyice; sessiz, özgün, gizli çalışan üyelerini görür; ah, ne güzel konuşur imece.
Serttir halkın dili; ve bu dilin, doğruluktur devindiricisi. O; en çok, yüze konuşmayı sever, sözünü indirir sert bir tokat gibi.
Zorunluluk olmadan, sade bir sevgiyle ancak içindeki bilgelerin çevresine bağdaşlanır; tünediği dalda mutludur, çünkü o bilgeler ki doğanın diliyle konuşur.
O bilgelerdir, sözlerini kürsü olmadan yerden buyuran, halkın acısını bağrında taşıyan, ağzında destan pişirerek kuşaklara sazıyla ileten ve hayatını halka adayan.
Boşuna böyle bir bilgeliğe giyindirme beni, ne diye dürtersin zikkenle bu eşeği!
Lakin kırdığı anlar da oldu halkın beni; gösterince iğnemi, çuvaldızla yanıt verdiği. Kızdım da arada, adına grup denen birkaç deli koyunun düştüğünde ardına.
Uçurumdan bir perde olsa da halkla aramda ve artık halk kokmasam da, inerim arasına ara sıra uğrun, unutmamak için halkın kokusunu. Kaçınmaklığım, ona yakışmadığı için bu —yamuk çarkın.
Ben beldemde kendime alıştım, benimi kendime sundum, yok işte kimseye zararım. Nefretim değil özgeciliğimdi halktan beni çekip alan, şimdi sen varsın uçurtmam, bana mutluluğumu bağışlayan.”