İçeriğe geç
Anasayfa » Bilgelik Yürüyüşü 14

Bilgelik Yürüyüşü 14

TARLA

“Orman ağaçlarına göre fazla kısayım anlaşılan. Ne yemişlerine uzanabildim ne de yüksek havalarını soluyabildim. Belki bir tarla aramalıyım, boyuma yakın bitkilerin tadını vurmalıyım damağıma.”
Nihayet bir tarlaya ulaştı, günebakanlarla ekili.

“Biraz çekirdeklerinden yerim, biraz da çiçeklerini koklarım.”
Uzanınca çiçeklere, eli kanadı.
“Kim bunları sivri demirler eylemiş, şu işe bakın hele; başlar, dev bir pençe gibi.”
— “Salınsanıza, ılık ılık eserken yel, neden böyle dikilirsiniz direk gibi; ellerinizde süngü, beklersiniz esas duruşta.”
Bir canavar otu çıkageldi sapları yara yara, ama omuzlarının üstünde bir köpeğin irice kafası yükseliyordu, elindeki sopayı savurarak dedi.
— “Bilir misin, en iyi eğitilen sopayla eğitilir. Bizi güçlü kılan ve yengin: sayımızla silahımızdır. Görevimiz, korumaktır. Emir ve itaat, buyruk, baskı ve zor: Kendimiziyse böyle yönetiriz.
İnce duranı, kırılgan olanı, zeki kafayı sevmeyiz; sevmeyiz sert durmayanı. Güce çıkar merdivenlerimiz: adına, rütbe deriz; bir basamak, üç adım. Neden toy’u sever ve kullanırız? Kan ki, genç bedende hızlı akar, ondan ki güçlü ve ataktır toylar.”
—“Ben, seni iyi tanırım. Gözünden sinsi bir köpek bakar. Görevim, ‘ korumak ‘ dersin; ama aslında yönetmektir istediğin, için için. Ve eklersin: diş, benim ağzımda; zırh, benim boynumda.
Ortalıkta kurt yada çakal görünmediğinde aradığın fırsatı bulur ve bahaneni uydurur: ‘Sürüden çok ses çıkıyor, hem bu çoban karnımı da doyurmuyor’, o sert kuyruğunun DARBE’siyle çobanı; yere devirir, keskin dişlerinle ısırır paramparça eder, birkaç körpe kuzuyu da mideye indirirsin. Yılar çoban da senden, gitmek zorunda kalır.
Bir vakit hükmünü sürer ama sonra bocalarsın ve gözlerin çobanı arar, çünkü sürünün dilinden anlamazsın.
Yönetmek bir hünerdir; o, salt emir vermek değildir, ama sen emir vermekten çok, emir almaya alışıksın. Sen de sürünün bir parçasısın, seni dahi çoban yönetir, anlamazsın. Çobana öykünürsün ama çoban olamazsın.
Sonra ne olur, kuyruğunu sallaya sallaya çobanın dizlerine koşarsın. Ve kuyruğunla bu kez iteler, onu yeniden yönetime geçirirsin.
Bir zamanlar bu dikenler güne bakardı, başlarından taze bir erinç parlardı; sen dadanmadan önce. Emiverdin özlerinden, çaldın esenliklerini, düşünemesinler diye; ve sormasınlar: niye. Sadece baş eğiyorlar ve emir bekliyorlar, ellerine tutuşturduğun silahlarla.
Silahı icat eden ve kullanan korkaklardır. Bu toprağa yağacak tek şeydir kan. Namlu: mermi akıtan pınar.
Kimse içsin istemem.”
Ve elindeki, kanı yeni kurumuş yarasına baka baka ayrıldı tarladan.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir