Kuzey ülkelerinin yetersiz gündüzü ve abanan soğuğuyla, güney çöllerinin bir damla kalmış su kaynağı , pek kıt gıdası ve kavurucu sıcağının, maneviyat iklimindeki yansısı, kişilikçe karamsar diye adlananların; yaşam Puzzle’ında huzur denen saklanmış parçayı bulmak ve standardın en tabandaki eşiğine sıçramak zorunda olan sağlıkça gölgede kalmışların; kilitli, kolu olmayan ve anahtarı kayıp ve de hiçbir zaman bulunamayacak olan hayat kapısının anahtar deliğinden bir ip kalınlığında sızan umut ışığıyla kara bahtını boyamaya çalışan ve başkalarının bir avuç dahi etmeyecek mutluluk artıklarıyla günde tek öğün beslenenlerin varoluşunda birleşir.
Sağlıksızlığın işkencesindekiler: zekaca ve bedence engelliler, kısalar, keller, çirkinler, vasatlar, yeteneksizler… İyimserliğin bücür cadısı Pollyanna; on yıldan on yıla göz kırpar, şekerini yalarken oturduğu çiçekli duvarın üzerinden; sevinçle koşarız, duvara tırmanırız, ve fakat bu bir anlık sevinç, bir moladır; duvarın diğer yanında yolculuk tekrar başlar, hem de kat edilecek yol, bitirilmiş yoldan daha zorludur; ve her yeni anda gücümüz daha da tükenir.
Kötü sağlık, bir ilençtir insana; onu değerden düşürür, onu gereksiz bir yük haline getirir, onu kuytulara, geriye çekilmeye zorlar; ve o, bir izleyicidir artık, bir eyleyici değil; geleceğin zamanı için pasiftir, aktif değil.
Durup dururken karamsar olunur mu ? Hayatı boyunca sağlık sorunlarıyla güreşen ve kendini hep yerde yüzüstü bulan; hiçbir aşkı karşılık görmeyen; geçim konusunda treni hep raydan çıkan; iflas ederek dünyaya gelen ve hayatı ona ödemekle yükümlü bir borç olan; yenilgiyi ve ‘ kaybediş ‘i tüm derisinde bir türlü çıkarılamayacak doğuştan bir dövme olarak taşıyan için iyimser bakış, bir hastalık olmaz mı?
O’nun tek başarısı ne olacaktır peki? İnsansal varoluş zincirine bir lokma eklememek, yani ebeveyn olmamak; işte O’nun tek, biricik övüncü ve gururu, yani: mutluluğu!
O da isterdi elbet karamsarlığında bir kusur; fakat yok!