BİN SANRI İLİ
3
“ Meğer bizlermişiz biricik özneler.’’
Geri yere döndü yüzler, sıkıntı göğse daha bir yaman abandı, birbirine baktı gözler:
“ Biz bu sarmal süreçte birçok yere uğradık, en sonu işte bu gerçeğe vardık, üstümüzde duyulur bir yükseklik yok; zaten duyulur: yıpranımlı, kalımsız, eksik. Peki bize bunu gösteren neydi? — Us. Onun sayesinde işlerimizi düzene koyduk, tastamam eyledik, engellerimizi aştık ve ilerledik. Demek ki üstün olan, ussal olan.
Aslında eskiler sezmişler bunu, acemice, fakat yanlışlıkla başka kimliklere atfetmişler. Oysa o konumlar, ayrı ayrı özgünlükler; kişilik kiplerinin ‘ k e n d i n d e’ ye ulaşmış durumları; ve sahiplikler, insan yolunun son durakları, — işte bunu bilememişler.
Bizler oluşun içinde birer göreliğiz, kısacık bir zaman dilimiyiz, anlık tadıyoruz varlığı, o’ndan salt bir yudum alıyoruz; oluş, susmadı daha, durakları bir bir tepeliyor; çabuk olmalıyız, yerimizde sayamayız.
Tanrıların yerinde kendini görmeli insan, kim hangisine perestiş etmişse. O halde yolumuz, son durağımıza, bir tümele —bundan böyle. Amacımız da zihni olduğundan —idealimizdir ve onlara ulaşmamızda gene usumuz yardım edecek bize. İdeali zira bir tek o görebilir. Onun ölçüsü, birimi, sayısı, oranı, ideal değil mi?’’