Zaman geliştikçe filozofun yükü de artıp ağırlaşıyor. Akademinin seleksiyonu, yüksek bir beklentiyi doymaz bir iştahla körüklüyor ve felsefeci bir düşünce işçisi, bir düşünce hamalı halini alıyor.
Sanatın her türlüsü ile; bilgi kuramı, biyoloji, psikoloji, nöroloji ve pozitif bilimlerin en önde olanı fiziğin akıp birleştiği bulanık bir havzayı durultmak; tümden bir felsefe tarihine vâkıf olmak ve zamana paralel bir bilim dalında da yetkinleşmek ve onunla ucuyla bucağıyla meşguliyet; başta Latince olmak üzere en az üç dil bilmek, gün be gün yenilendikçe daha çok sembolize olup daha da matematikleşen ve bir kördüğüm gibi karmaşan mantığın simgelerini didip açmak; zihin denen heterojen uzayı tek bir anlama hapsedebilmek.
Onu her gelen günle güçlenen bir zorluk bekliyor: Hem geçmişin yığdığı birçok “izm”i çözümleyecek, sorunsallı bakış açılarını çağdaş bir yorum ve eleştiriyle sıvayacak, büyük bilgi zincirine en son ve en ışık saçan halkayı eklemek için tüm erkesini harcayacak; bir de tüm bunların yanında, zamandan bitme zihne yapışan süne zararlılarıyla ve bilgi haramileriyle mücadele edecek.
Ne deyim, işin güç filozof, kolay gelsin ; fakat bil ve unutma ki sen, baştan aşağı ışıldayan bir asaletsin.