İçeriğe geç
Anasayfa » Küriliçe’nin Bombası

Küriliçe’nin Bombası

Edebiyatın huzurevine, gitmemekte ısrar eden asil kraliçelerden bir hanımefendi geçenlerde bu itibarının verdiği yetkiyle abartılı, iddialı ve aşırı öznel bir yorum yaptı, edebiyat bohçasının ağzının Kafka ile kapandığını söyledi, yani bohçayı açtığımızda karşımıza ilkin Kafka çıkacak; fakat çağdaşları olup ve de Kafka’dan sonra ölen üç büyük devi nereye konumlandıracağız : Proust, Joyce ve Gorki’yi; ve de onca Nobel’li yazarı? Bu yazarlar Kafka’dan hiç de geri kalmaz ve hâtta birçok yerde ondan ötededirler. Ve gene diline şirin bir kibrin sindiği bu sevgili büyüğümüz, gelecekte Kafka’nın ayarında bir patlamanın olmayacağını, onun patlayan son bomba olduğunu da ekledi yorumuna bir kuyruk gibi. Zamanında benzer bir sözü fizik için de söylemişlerdi, onların son diye gördükleri yeni bir fiziğin eşiğiydi: Kuantum mekaniği.
Proust, gümüş iğnesinin şaheseri 7 ciltlik kanaviçesinde yavaş yavaş, her aşamada merceği büyüterek soyar insanın çoklu kabuğunu kat kat. Betim sanatında hiçbir gözenek bırakmaz; üslubu, tonlarca yüklü ayrıntıyı taşıyan bir şilep olduğundan, ağır ağır ilerler.
Kenar mahalleli Gorki direkt yansıtır gerçeklikle ıslanmış acıyı, onun üzerine biraz daha kırmızı biber serpe serpe kaleminden; yazısını tadan kâlp, acır ve ağlar ve koşarak şeker denizine atmak ister kendini. Üstad “ACI”, bireysel sorunlarını gömerek, yerine bir sosyal ve ortak derdi giyindi ; hakkı yenenlere elçi, tellal, ses oldu. Gorki’nin toplumu sırtlanmış kaslı kalemi, derdi besteledi; bu besteyi dinleyenin alnı terler.
Joyce bir boyut bükücü olarak zamanı dürüp yaptığı hunisinden mekânı akıtır; bazen de mekândan zamana seker, yukarıya akan girdabında bir snowboarddan water skiing’e bir anda, ne olup bittiğini anlamadan şaşkınlıkla geçersiniz, ayılmanızsa zaman alır.
Kafka da ise edebî üslubun Balzac’taki akışkan tekniği ve şiirselliği yoktur. Onun yazılarından psikolojik bir tat alırsınız. Harflerden bulmaca ve problem çözdürterek kişiliğin mağaralarında doğadan uzak sahnelerde oynatır tiyatrosunu. Zihnin soyutluğu ve soğukluğuna hapseder, bir boz kent gibi. Bir yazı alkolü içirir, gevşetir, bağımlı kıldırır fakat hiç mutlu etmez, çemberin içinde döner durursunuz. Onun özgün yanı, Dostoyevski’de olduğu gibi içerden dışarı bakmaktır bir yaşam mahkûmu, bir gezgin mahpus olarak.
Kafka’yı parlatıp patlatansa, teninin rengindeki karamsarlığının verniği ise, ardından filizlenip ona yetişen Varoluşçu akımla lambayı bireyin kendi yüzüne tutturan ergen psikolojiydi. Birey, kendi içini gördü ve kendi içine döndü, kentliliğin ortak yalnızlığı ve dertleri bir dil buldu: Hiçlik. Onun mahzun esiniyle birey, çevresine küçük de olsa bir saygı çiti çekmeye başladı. Zamanla Kafka’nın içli hayat hikayesi bir mite kaydırıldı, özgürlüğe varmak için türlü yollarda bata çıka boğuşan bu dram kahramanı; bir kurtarıcı ,bir sığınak, bir önder haline geldi.

Sosyal medya bir yazar bombardıman alanı: günü geçmiş, fakat işin ehli olmayanlarca çok geç tanışılıp bilinen ve yeniden diriltilen yazı bombalarını ağızlar ve kulaklar yatay bir ağda birbirine paslıyor; üsluplarsa, yetkinleşemediği için parmakla göstermenin ayıbı gibi görsel desteklemeler ve belirtimlerle ekserisi kopya, birbirine koşut. Piyasa, edebiyatı aşağı çekiyor, sözcükler de kavramlar da çok çabuk eskitilip tüketiliyor; emeksiz, steroidli cümleler, günlük kullan at vecizeler, harcanan terimler ve sönen modalar, sayıca daralan ve azalan üslup özgünlükleri, çeşitlemeler bitince başına Post getirilen yeniye bezenen ekoller… Böyle bir ortamda tabii ki bir kişide yoğunlaşamaz anlatım.
Teknoloji bir sanal bir dünya inşa ediyor, görsel sanatlar dahi yapay bir doğaya kayıyor. Dilin durumu ne olacak? Belki o, ilerde ilkel bile görülecek, anlatım; bambaşka, hiç hayal edemeyeceğimiz bir hâl alacak, ve gene belki anlatım için sözcüklere gereksinim kalmayacak, o, yeni bir teknikle bambaşka bir biçimde duyumsandırılacak.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir