Çok nadide bir Hocam var; ona olan sevgimi ve hayranlığımı, saygının çeperinde bir sakal-ı şerif gibi sakınır ve saklarım.
O, bir bilgi güneşi: Zekasıyla, puslu mantığa doğarak onu aydınlatan; katı zorluğu, ısıtarak gevşeten ve de kolaylayan; yeni filizlenen bilgi çiçeklerine altın sevinçler saçan.
O, yeteneğiyle bilim felsefesinin derinliklerine dalan bir bilgi dalgıcı; gökkuşağı rengindedir mercanları.
O, aklın soğukluğuyla değil gönlün şefkatli sıcaklığıyla hocalık eder öğrencilerine.
O, hayat dilinin coğrafi ve ekonomik şivelerini yadsımadan ve hor görmeden konuşan, bilgi dünyasının kibirli otoritelerinin biçtiği kastları seyrelten, felsefeyi her yer ve anda yaşayan halkın içindeki mütevazi aydın, bilgeliğin tanımıyla eşleşen tam bir filozof.
Hocamız cesur bir deneyişin içinde, akıldan gönle sıçrayarak bir bağıntının kapılarını açıyor. Akla gönlü mayalıyor; bu maya, tutacak bu toprakta.
Büyük üstad, yeni ve özgün bir fikri aşılıyor felsefeye. Aklı ve gönlü harmanlayıp, bir belik edip, bir yatak oyup samimi emeğini akıtacak geleceğe; bu billur kaynak çok uzun süre besleyecek ardımızdan gelen bilgiseverleri.
Sen, yerinde olmak istediğim kişisin. İyi ki varsın. Sana sağlık, huzur, mutluluk dilerim. Belki birgün ellerini öpmem nasip olur, zamanımızın Sokrates’i.