İçeriğe geç
Anasayfa » Palyaço

Palyaço

Nasıl ki bir adamın adı Demir diye kendisi de demir olmuyorsa her “filozofum” diyen de filozof olmuyor.
Sanal dünyanın toprağını kalemimle şöyle bir eşeleyiverdiğimde bir lağım kaynayıp püskürdü, hemen galoşlarımı giydim. Felsefe, bu lağım yağmurundan korunmak için bir yağmurluk; fakat o, pis kokuyu engelleyemez; ona, bilim bir burun maskesi olarak yardım etmeli.
Hergün binlerce yapay filozof pompalıyor sosyal medya, bu hokkabaz işlengiciler dillerini bir tığı gibi kullanıp sadece göze hitap eden nakışlar atıyorlar balık avlayacakları ağlarına. Iskartaya çıkmış, yetkinlik olarak rağbet görmemiş, dışlanmış ve hınçla bilenmiş kompleksli müsveddeler: göz boyamayla, hokus pokusla kendilerine “hayran” denen fanatik müritler kalabalığı topluyor, bazı toy bilgi görgüsüzlerinin kör kursaklarını yemlerken kendileri de piyasanın kaymağını sündüre sündüre yiyorlar. Palyaço ne kadar ciddiyse bunlar da o kadar filozoftur.
Reçel kavanozuna daldırılmış yaşantı paylaşmaları, kof bir iyimserlikle parlatılan geçici yüreklendirmeler, akılların önüne sürülen ışıktan bir makyaj; sadece duyuya hitap eden ve de daha öteye geçemeyen. Akademinin ciddiye almadığını – Hitler ve Batman filmindeki Penguen Adam gibi – ancak popülizm ciddiye alır.
Bugün salt deneyimlemelerle, sosyallik akışıyla ulaşırlarsa da birkaç bilgi kırıntısına – ki o sadece gündelik bilgidir – bu; bilinçten ve yetkinlikten yoksun, yani bilerek değil, akılla değil; rastlantıyla olacaktır.
Var mı aralarında aklı sınırlarınca kullanan, mantığa ve bilime yeni bir gelişme ekliyorum diyen! Neden Kant ve Descartes’e değil de Kierkegaard ve Sartre’ye perestiş? Psikolojik içselleştirmelerin şiirsellikle dışavurumu değildir felsefe; yapılan, bir Psiko-edebiyat: kulağa ve zihne hoş gelen, düşünme işlevinden uzak, gönülle ve salt yaşantıyla varsanan sözcük ve kavramlar alımlı bir parça Doğu mistiğiyle okur ufkuna yerleştiriliyor. Ne bir açıklama var, ne de bir profesyonellik.
Üçüncü sınıf bazı anarşist edebiyatçılar da soyuta kaçan tabansız fikirleriyle genç kuşağa bir haltmış gibi görünüyor; bilimsellik, istikrar, mantıksal bağıntı ve tutarlılık ve en önemlisi : Düşünme, kafa yorma nerede!
Akademiyi bir statüko gibi algılayan dar görüşlü zihniyetçe, akademinin çitleri bir diş gibi sökülüyor; kapitalizmin yobazlığıyla beslenenlerce felsefe, cehaletle birlikte modern bir kılıfla daha da metafiziğin içine çekiliyor; tekno-metafizik, çoğu yerde de edebiyatlaştırılıyor.
Filozof geçinenler eski asil bir ismi yeni bir kılıfla dirilttiler: Bilge; ve üzerlerine utanmadan bu giyisiyi giydiler. Bunlar; İlk Çağ’da bile filozof olamazlar, zira varlığı anlamada ortaya bir “görü” bile koyamıyorlar. Bilimde en güncel gelişmelerden ne kadar anlıyorlar? Sanatı ise iyice bulandırarak anlamsız bir hale getiriyorlar.
Filozof bir de tellak olarak kese atacak bu kirli hamamda; o, daha çok terleyecek !
En acı taraf da akademinin avama yuvarlanması; yazık ki ihtiyar Felsefe de bu ilgi gıdıklanmalarından hoşnut gibi; o, uzunca bir zamandır hımbıl diye konuk edilmezdi aktif dünyaya, bu sayede ikinci baharımı yaşarım dese de; kırlara çiçek sürüleri açtırmaya, gençlerin köklerini tecrübesiyle sulamaya, ham fikirlerin arasına gene bir bahar gibi akmaya can atsa ve sevinse de ; ilerde bu surattan bıkılacak, ona baka baka gözler doyacak ve o modadan düşecek ve bu hoşafın sadece suyu içilecek, taneleri sert diye yenmeyecek narin dişlilerce, yani “düşünmek” zor gelecek ve o, sessizce kuytulara süpürülecek.
Giderek metanı birikiyor bu kalabalık çöplüğün; yaklaşmayın yanına, girmeyin içine, koruyun kendinizi; patlaması yakındır zira.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir