DOST YURDU
1
İlerledi, yine dalgın, yine umutsuz ve yine nereye gittiğini bilmeden. Uzakta bir belde vardı ki mutlandı bir an, yolunun her iki yanında pınarlar fışkırıyordu.
“Varacağım yer bereketli demek.”
Fakat bastığı toprak kupkuruydu; çatlaklarından akça tozlar ışıldıyordu. Anladı ki pınarlar tuz akıtır, tuzlu su, kavuran yaşlar.
Beldenin girişinde ‘Zoraki Sevinenler’ yazıyordu. Meydana vardığında onu görenler aval aval baktılar, kuşkulu ve şaşkındılar. Yitik de onları süzdü. Sordu:
— “Neresidir geldiğim diyar?”
Sakin, gevşek, yorgun ve yavaş el tutuşan sesler dedi:
— “Eksik insan çölüdür. Sevinç uzaktır buradan, beden ve ruhlarımızdan.”
— “Olursa izniniz konuşmak, dertleşmek isterim sizinle bir bir ve doya doya, bal damlatmasa da dudaklarınız. Sevmem zaten yapışkan şekeri. Nerede şekerli bir ağız gördüm orada uçuşuyordu karasinekler. Hem, boş gelir telkin ve bilirim bunun beyaz yalan akıtan iğnesini, baş uyuşturan ve bulantı salan mideye. Siz gerçeğinizi deyin hele, bileyim. Bileyim de bu nedene; büyüdükçe de büyüsün nefretim.
Tanımalıyım sizleri.”