İçeriğe geç
Anasayfa » Filistinli Çocuk

Filistinli Çocuk

Vatan toprağının kutsallığının, tüm pahaları onun uğrunda feda edilmesi gereğinin söylemcileri, Hz. Peygamber (s.a.s)’in dahi zorunlu durumda hicret yoluna başvurup fakat bunu bir yenilgi değil bir tazelenmek için dinlenme saymasını ve daha sonra da güçlenip bileğinin hakkıyla tekrar yurdunun tapusunu geri almasını ve sahipliği pekiştiren bir lider olarak geri dönmesini unutarak belki de bilinçli bir görmezden gelmeyle, bir karış sınırın ötesinden kafalarını uzatıp bakanları hemencik eliyle uzanıp alır da, dünyanın dizginlerini bir düğüm gibi bağlayan, Orta Doğu’ya oranla bir çocuk odası kadar ufak olmasına karşın atom çekirdeği gibi güçlü bahanesiyle pısırıkça çekindiği ülkenin zalimlerinin yağdırdığı bombanın mutlak hedefi ve kobayı olan çocukları, uzaktasınız, elimiz kolumuz yetişmiyor diyerek buyur etmez, ona kucağını ve evini açmaz. Asıl yardım; gıda, giysi, çadır göndermek değil, sokakta kalmış masum bir kedi yavrusunu kurtarır gibi bebeciklere kundak, çocuklara hırka olmak; öksüz ve yetimleri bağrımıza basmak.
“Gider savaşırız bize izin verilse!”: Ağızlarında yüksek sesli sözleri kabartıp bir atmaca gibi salarlar, sanırsınız cesaretleri dağları yıkar bu kolpanın krallarının. Zulme engellemek için yasal bir onay yahut emir mi gerekir? Samimi olmak bu uğurda tüm varlığının eklentilerini fedaya hazır olmaktır. İsrail bomba atıyor bizse yardım paketleri, denen nedir aslında: ateş sıçramasın aman bize.
Parmaklar kapanıp susturamıyor avuç içini, parmaklar yumulup bir kapansa ezilecek tam ortadaki avuç içi İsrail, fakat her parmak birbirine düşman ve o kadar uzak, birbiriyle çekişmeli ve de korkak ki !
Kimi de Kuran’a sığınıyor, böyle olması gerekiyor diye, zafer yakındır diye gene sabrı öğütlüyor, şaşmaktan bıkmadığı o bilindik ilacı; iş işten geçmiş, adaletin sağanağı yağsa ne olur tüm ihtişamıyla çöle, ne varsa yangın kül etmiş !
Ölen binlerce çocuktan arta kalan, kulaklarımızdaki çengellerle asılı duran donmuş acı inlemeleri ve feryatları toplayıp ağzını sıkıca bağlayacağınız bir çuvala doldurup gömecek misiniz?
Kan emiyor kara vampir, taze bebek kanlarına bayılıyor. Sağır kulakların göz ardı ettiği, çanlarını abanarak çalan küresel ısınma belası kapıdayken bunların yaptığına bak, bir avuç susuz kumun derdindeler, böylesi zihniyetlerin tek ıslah edicisi cehennem; sonsuz kirlerinden ateş banyosunda temizlenecekler, ateş terapisiyle ıslah edilecekler. Seyirciden başka birşey olmayan, acıklı bir film izleyen bizler de oranını bilmesek de paydaşları olacağız bu cezanın.
Tüm zekâyı ve bilimi ruhbanların ayağına kilim eden Arz-ı Mev’ud denen asırların fanatik, kör milliyetçiliğinin, o büyük sinsi kibrin sapık mirası: koca çöl senin olsun.
Yöntem son milenyumda hâlâ aynı: Öldürmek. En kestirme yol; fakat en pahalısı. Onca silah fabrikaları, tatbikatlar katillik için.
Geçen yüzyıl Avrupa’da şimdilerde de kuzeyde ve güneydeki çağdaş kılıflı ilkel sürüngen barbarlığı kan akıtmaya devam ediyor, sonuç? İnsan kıyımı. Kimi uygarlık da derinlere attığı krampın sancısının itelediği saldırma içgüdüsünü bir bahaneyle dışarı salıveriyor. Toprak parçasının mutlak egemenliğine çabalayan göreliler; tüm tahribatın hafriyatını atmak, şehirlerin yeniden inşası daha da zor ve de masraflı olacak, gelir bakiyesi gider bakiyesine borçlanacak. Bindiği dalı kesen enayi kafa, dünyanın yaşanabilir sonunu kendisi getiriyor, yani torunlarının hayat fişini kendisi çekiyor.
Sahipliğinin çekişmelerimizle sürekli el değiştirdiği, haritada sabit görünen, fakat gene aldırmazlığımızın olumsuz bir sonucuyla doğan, toprağımızı sessizce ve ağır ağır eksilterek tüketen erozyonu nedense düşman olarak görmüyoruz, fakat konu kendi türümüz olunca alt etmede tüm sınırlar kalkıyor.
Savaşa ne gerek var, savaş neyi çözdü, o, eşitliği yadsıyan, başat ve üstün olmak isteyen bir kibrin bahanesi. Alındaki millet denen parlak yapışkan etiketi kavlatsak, geriye atılan, hakikat olan özü, insanı güne çıkartsak. Dışına çıkamayacağımız dar kürenin içinde yayılan vardaşlarımızın da her bir noktada yaşamada potansiyel hak sahibi olmalarını sağduyuyla kabul ederek belli bir alanın egemenliğini kapmak için savaşmak yerine yaşamın görece zor olduğu farklı iklimlerin ve beldelerin yaşarlarının omzuna eşitliğin insancıl adaletinin düşünce ve eylemiyle zarifçe dokunsak, onları anlasak, soğuktakine kaban, sıcaktakine şemsiye olsak.
Ne güzel olur pasaport gerektirmeden sadece insan olmanın yeterli olduğu bir hakedişle, zaptetmek yerine, hali hazırda oturmuş düzenlere bozgunculuk katmayarak, diyar diyar dolaşacak özgecilikle bir empatinin seyyahlığını yaparak davet ve misafir etmek; hem manzara açısından doyulsa, hem kültürce birbirine farklılık aktarılarak maneviyat zenginleştirilse, dünya hiyerarşisinin yatay dağılımında eşit hissesizlik, paysızlık, refahtan üleşerek, dengelense.
Filistinli çocuk, bomba seni cennete götürecek Burak’tır, sen gülücüklerini cennetin göğüne salsan da vicdanımız bizi her gün mahkum edecek cehennemin zindanlarına, üzerimizdeki korkaklığın kokusu hiç gitmeyecek , birgün cennete girsek de, pembe miske bulansak da bizi eski pis kokumuzun izinden tanıyacak ve yanımızdan kaçacaksın.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir