Sabah güneşi gibi esmer serinliğe doğan Cermen.
Bu en güzel, en asil Sarı: Karanlıkta ay olur, kaba medeniyetleri aydınlatır; yol gösterir, ılık ılık ışır, Cermen, o Gotik heybet. Cermen doğası ve ruhu ne güzel bir denklem; eşitliğin her bir tarafı birbirine estetik akıtıyor. Cermen’i; Cermen toprağını, görüntüsünü, kültürünü, mimarisini sit alanı ilan etmeli, özenle korumalı. Cermen’in taşın o özgün kesimi ve dizilimiyle diktiği kaleler ve şatolar ortaçağın en güzel mimarisi.
Cermen, ırklar arasında ideale en yakın olandır, yani mükemmelliğe. O küçük ve kalkık burun, o kabarık ve dolgun saç, o tenin yer yer turuncuya çalan eşsiz rengi, o uzun boy, o zeka. Başka galaksilerden insanı tanımak isteyen varlıklar gelse dünyaya, sahneye insanı temsilen Cermen’i çıkartmak gerekirdi. O en güzel kılıf, o en güzel elçi, o en güzel simge; biçilmiş buğday sapı gibi kokan Cermen. Feneri tutup kusur arasak Cermen’de, fener kendine küser: Cermen kızları, hele buzlu sarı kuzey Cermenleri, nasıl bir renk mozaiği ve harmoni; görüntünün en güzel bestesi. Hitler kirletip öldürse de bu güzel ruhu, geriye kalan bedenin içini doldurmalı; bu dolgulu kılıfı süs yapmalı, onu insanlık vitrininin en önüne koymalı. Onun görüntüsü insan türünün süsüdür ; o, evrimin son noktasıdır. Ölüsü bile yaşamalıdır, o fosilken bile güzel.
Günümüz Avrupası, Cermen’i nasıl da uysallaştırmış, evcilleştirmiş, ihtiyarlatmış, o gür yeleli ve gür sesli aslanı. Aslan, belki bir gün kükrer, tekrar aktifleşen bir yanardağ gibi.