— Tanrı’nın davetine kulak verdin mi?
—- Nasıl yani?
—- Kutsal kitabı okuyor musun?
— Evet
—- Kafana takılan yerler var mı?
— Var: görev, hesap, tehdit. Tekrar eden konu hep aynı: şirk. Kalbimden geçiriyorum bazen: sanki Yaratıcı bunu takıntı yapmış. Biz minicik bir kuluz, bizi neden bu kadar önemsiyor ki. Kul kim ki: soluyan, terleyen, dışkılayan, aciz bir varlık.
Niye bu kadar takıntılı. Neredeyse her ayette Musa ve Firavun. Koca Yaratıcı neden kulu kendine muhatap alıyor ki, bu acizi. İnsan ne ki, evrendeki yerimiz nokta bile değil. Bir parmak kadar kaysa dünyanın ekseni, biter gideriz. Anlayamıyorum. Kafamı sallıyorum, gülüşüme şaşırma ve öfke bulaşıyor.
— Evet şirk onda takıntıdır: Kendinden başkasını tepede görmeye katlanamaz O, sanki oraya çıkmaya kimsenin gücünün yetmeyeceğini bilmiyor gibi. Yeter ki biri karşısında belirsin, böcek bile olsa, onu muhatap alır tanrılığına. Firavun’u dahi, bir küçük sineğin yendiği o yaratılmışı, gereksiz bir öfkeyle adamdan saydı.
O en çok neyi kıskanır: Başka bir ilahı, hele bu ilah bir insan bozmasıysa. Kendini, sonradan yaratılmıştan kıskanır, puttan, bu insan eliyle yapılmıştan.